EFSANELER: RİZE, SAKARYA, SAMSUN, SİİRT, SİNOP, SİVAS, TEKİRDAĞ, TOKAT, TRABZON, TUNCELİ’YE AİT EFSANELER
RİZE
Gelin Kaynana Efsanesi
Nolaçveri Efsanesi
Hala Deresi Efsanesi
SAKARYA
Ana Tanrıça
Sapanca’nın Efsanesi
Ertesi gün erkenden kalkarlar.Ermiş teşekkür edip izin ister ve yola koyulur.Sapancı da karşı tepelere değin onu uğurlar.Dönüşte aşağıdaki kasabayı göremez.Yerinde kocaman bir göl olmuştur.Küçük kulübesinden başka ev kendisinden başka insan kalmamıştır.
Kasaba tüm kötülükleriyle yok olmuştur.O günden sonra göle Sapancı Gölü denilir.Zamanla da bu Sapanca’ya dönüşür.
SAMSUN
Kızılırmak Efsanesi
Karacaoğlan Efsanesi
Yukarı Karacasu Köyünün sınırları içinde, Karacaoğlan tepesinde, moloz taslarla üçgen seklinde yapılmış bir mezar vardır. Halkın “Karacaoğlan ziyareti” diye adlandırdığı ve adaklar adandığı bu ziyaretin efsanesi şöyledir.
SİİRT
Cudi Dağı’na ilişkin Efsane
SİNOP
Bey kızı söylencesi
Günün birinde bey,kızını evlendirmeye karar verir.Ülkesinin her yanına tellallar salar:
“Kızımla evlenecek yiğit,kızım gibi bilgili olmalıdır.Üç ay sonra yapılacak sınavda kızım tek soru soracak ,bilen damadım olacaktır.
Ülkenin kendine güvenen beyleri delikanlıları büyük bir hazırlığa girişir.Gün gelir çatar herkes kızın karşısına dizilmiştir.Aralarında saz benli bir delikanlı dikkatini çekmiştir.Herkesin heyecanına karşın delikanlı bir an gözlerini kızdan ayırmaz,kız da onu görmüş ve dikkatini çekmiştir.
Sınav başlar kız sorusunu sorar “Evrende bilgiden üstün ne vardır?” Herkes sırayla yanıtlar.Sıra saz benizli delikanlıya geldiğinde gözlerini kızın gözlerinden ayırmadan “Sevda vardır ,sevda sultanım” der.”Bilgiden de üstün Sevda vardır,Bilim sözdür,sözde kalır,bilim bilgidir,öğrenilir,Sayıysa sayı,Ölçüyse ölçüdür.Ama sevdan ne gözde ne kitaplardadır.Şu anda ben oyum.Sevdanın ta kendisiyim.Bunu benden başka kimse bilemez,kimse de okumakla öğrenmekle benim gibi olamaz.”
Sarı kum gölü efsanesi
SİVAS
Semertepe Efsanesi
TEKİRDAĞ
Barbaros Yolunun Efsanesi
TOKAT
TAŞ GELİN EFSANESİ
Yaylacık Dağı Akbelen (Bizeri ) yaylasındaki taş gelin hikayesi.
Erbaa’nın yaylacık dağına yakın bir köyünden Kazova’nın bir köyüne, çok güzel, sevimli, ahlaklı saygılı bir kız gelin verilir. Beyi çok sevecen olgun efendi biriymiş. Fakat kayınvalidesi, kayınbiraderleri pek fena imişler. Geline iyi davranmamışlar.
Gelin sabırla onlarla iyi geçinmiş kendini sevdirmeye çalışmış. Mutlu yuvası varmış. Fakat gönlü sıla hasretiyle yanmaktaymış çünkü anne ve babasını beş yıl boyunca görememiş köyüne ziyarete göndermemişler. Köyünün havası suyu burnunda tütmektedir. Bu halde iken hamile kalır. Yine köyüne gönderilmemesi için bahane çıkmıştır.
Bir oğlan çocuğu doğar, evladının sevgisi baba ocağına olan sevgisini azaltmaz bilakis daha fazla özlem duyar. Evlat sevgisi bu isteğini engeller. Zaten kayın validesi bu duruma çok sevinir. Köyüne göndermeyen o dur.
Canı kadar sevdiği oğlu altı aylık olunca köyüne gitmekte ısrar etmiş . Tam gelini köyüne götürecekleri zaman aniden beyi hastalanır. Yine sıla ziyareti ertelenmiştir. Ne yapsın o sevgi dolu yüreğine taş basmış beyine iyi bakıp hastalıktan iyileşmesine çalışmış. Fakat hastalığı iyileşeceğine daha da ilerlemekte imiş . Aradan üç ay geçmiş beyi vefat etmiş.
Hayat arkadaşını kaybetmenin üzüntüsüyle evine kapanmış, günlerce ağlamış. Onu sevenleri üzüntüsünün azalması için köyüne ziyarete gönderilmesini söylemişler. Beyinin yakınları onu kovmak için iyi bir sebep ortaya çıktığını söylemişler.
Nihayet bunca yıl sonra kayınvalidesi ve kayınbiraderleri bu güzel kadını çocuğu ile birlikte çeyizlikleriyle beraber bir ata bindirip Topçam dağı üzerinden kestirme yoldan gitmesi için zorlamışlar. Talihsiz gelini dağın zirvesine kadar getirip buradan sonraki yolu kendin git deyip geri dönmüşler. Güzel kadın aldatıldığını anlamış fakat ne yapsın çaresiz yoluna devam etmiş , Yaylacık dağı kırına geldiğinde içi biraz ferahlamış çünkü ormanlık alandan çıktığından kendini güvende hissetmiş bu sevinci çok sürmemiş yaylanın kıyısında gürgen ağaçlarının altında oturan eşkıyalar bu güzel gelini görmüşler hemen bunu yakalamak için peşine düşmüşler atını koşturmuş kaçmaya çalışmış kırda hayli atını koşturmuş atı koşmaktan çatlayıp ölmüş zavallı gelin çocuğu kucağında oturmuş ağlayarak şöyle ağıt söylemiş:
Topçam’ada çıktım başı dumanlı
Eşkıya da yoluma çıkmış eli kanlı
Kurtar Allah’ım kurtar bu gelini
Katilde merhamet yok ben ise gamlı
Eşkıyalar gelinin yanına yaklaşırken başlamış Allah a dua etmeye. Ellerini kaldırıp “Ya Rab beni bu zalimlerin ellerine düşürme, namusuma leke getirme, bu darda kalmış kulunu koru, ya beni taş et , ya da kuş et uçurda bana dokunamasınlar” diye duasına devam eder. Allah hemen onun bu duasını kabul edip o anda kendini ve çocuğunu taş kesiverir.
Eşkıyalar yanına geldiklerinde geline ellerine uzatırlar gelin ve çocuğu taş kesilmiştir. Kızarlar bellerindeki hançerlerini çıkarıp gelinin taş kesilmiş vücuduna vururlar. Çizdikleri her yerinden kanlar akar. Al kanlı taş gelin kayası asırlarca Yaylacık Dağı’nda Avlunlar yaylasıyla ile Akbelen yaylasının arasında bulunmaktadır. Eşkıyalar onun yanındaki kıymetli eşyalarını almışlar, fakat namusuna dokunamamışlar. Taş gelin hikayesi sabır, doğruluk ve metanetin simgesidir. Gelin kayası bakıldığında aynen bir kadın ve göğsüne bastırılmış bir çocuk halindedir. Vücudunun bazı yerleri kırmızı lekelidir. Define avcıları 1992 yılında altın bulmak için bazı yerleri kırılmış tahrip edilmiştir.
TRABZON
Meryem Ana – Sümela Manastırı’nın Efsanesi
Panagia Meryem ana demektir ve aynı zamanda manastırın yakınlarındaki derenin de adıdır.
Sümela kelimesinin doğuşuna yani etimolijisine baktığımızda şöyle bir rivayet vardır. Karadenizli Hristiyan Rumlar Mela dağındaki mucizevi Panagia ikonosundan bir şey diledikleri zaman ‘stou mela’ diyorlarmış bu kelimenin de zamanla Sumela’ya dönüştüğü düşünülüyor ayrıca bu yüzden manastıra ‘Karadağın (Mela dağının) bakiresi’ de denilmektedir.
Manastırın ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte yaygın olarakanlatılan bir efsane şöyledir.
Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryemin bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela’nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon’a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlar.
Bu efsanenin başka bir şekilde anlatımı da
İsa Peygamberin havarilerinden olan Lukas’ın bir tahta parçası üzerine çizdiği Meryem Ana resmi (ikona) yıllar sonra kendiliğinden Atina’ya uçmuş. Renginin koyuluğundan ötürü daha sonraları Kara Meryem, Kara Melek, Kara Madonna gibi adlarla ünlenen bu resim, Theodosius döneminde, 4’üncü yüzyılda Atina’dan ayrılmak istemiş.
İkona daha sonra melekler tarafından uçurularak, Maçka dağlarının yamaçlarındaki dağ kavuklarından birine yerleştirilmiş. O günlerde Barnabas ve Sophranios isimli keşişler rüyalarında Meryem Ana’yı görmüşler ve Meryem Ana keşişlere Trabzon’a gidip ikonanın olduğu kovukta kendisi adına bir kilise yaptırmalarını söylemiş. Keşişler deniz yolu ile Trabzon’a gelerek, Maçka dağlarının yamaçlarındaki taş kovuğu içindeki Meryem Ana ikonasını bulmuşlar.
Onlardan önce bu resmi gören yerliler, ikonayı yakmak istemişler, yanmamış. Balta ile parçalamak istemişler kırılmamış. Dereye atıp uzaklaştırmak istemişler, derenin suyu ikonayı sürüklememiş. Meryem Ana tarafından görevlendirilen iki keşiş, melekler tarafından ikonanın konulduğu kovuğa önce bir kilise, sonra bir manastır yapmışlar. Hayatlarının geri kalan kısmını Sümela’da geçiren iki keşiş, aynı gün ölmüşler.”
Manastırın ortasında bulunan kutsal havuz için ise kutsal damla efsanesi adında şöyle bir inanç bulunmaktadır
Manastırın ortasındaki kutsal havuza, 30-40 metreden iri su damlaları değişik aralıklarla düşermiş. Kutsal olduğuna inanılan bu damlalar, yüzyıllar boyunca umutsuz hastaların ve kısırların umudu olmuş.
Tarih boyunca Müslüman, Hristiyan birçok hasta, efsanenin getirdiği umudu paylaşmak amacıyla manastırı ziyaret ederek zengin adaklar ve kurbanlar adayarak damla tedavisine girmişler.
Zincirli kaya
Arsin yeni yaylada bulunur. Uçurumlu bir kayadır. Kayalığın aşağıya yakın kesiminde bir mağara vardır. Mağaranın içinden değişik sesler gelir. Korkudan dolayı mağaraya girilmemektedir. Anlatan Metin Kurt (Fındıklı Köyü/Arsin)
TUNCELİ
Seyyid Kureyş ve Baba Mansur Efsanesi
Sultan Hıdır Efsanesi
-Ihtiyar kimsin sen? burada ne isin var?
-Gördügünüz gibi bir ben-i Ademim, adim Sultan Hidir’dir der. Bir toprak güvecim , bir seccadem ve bir de atima yedirmek için bir miktar arpam var
-Biz Sultan Alâeddin’in askerleriyiz , seni sultanimiza götürmek istiyoruz , deyince bu defa ihtiyar , buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin.
-Iyi ama gelecek olan koca bir sultan. Yaninda bir hayli vezir , vezirâzam ve kumandalari var. Bunlari oturtmak için halin bile yok. Hem kaldi ki koca ordu, gelince ekmek ister , as ister . Bunlari nasil agirlarsin? Iyisi mi biz seni oraya huzura götürelim. Ihtiyar:-Tanri misafiri umdugunu degil buldugunu yer. Yüce Allahin izini ile mahçup olmayiz. Buyursunlar gelsinler diye cevap verir.
Biraz sonra yasli adam topraktan yapilmis güvecin içerisinde bir miktar as oldugu halde Sultan Alâeddin’in önüne birakir.
-Baba erenler , bunu hangimiz yiyecegiz?
Elti Hatun Efsanesi
Türbeye ait bilgileri içeren kitabenin restoresi sırasında muhafaza altına alınacağı kaydıyla ilgililer tarafından götürüldüğü söylenmektedir.