S Harfi İle Başlayan Eş Anlamlı Kelimeler, Anlamları
S Harfi İle Başlayan Eş Anlamlı Kelimeler
- saadet: mutluluk,
- sabık: geçen, eski, önceki,
- sabıka: suç.
- sabır: tahammül, dayanık, katlanma,
- sabit: durağan,
- sabotaj: baltalama,
- saçma: yersiz, boş.
- sada: ses.
- sadaka: yardım,
- sadakat: bağlılık, doğruluk,
- sadakatli: sadık,
- sade: yalın, gösterişsiz,
- sadece: yalnız, ancak,
- sadeleştirmek: yalınlaştırmak.
- sadık: bağlı, doğru,
- sadme: çarpışma,
- saf: 1. arı. 2. sıra, dizi. 3. budala.
- saffet: arılık, temizlik,
- safha: evre.
- safi: katıksız, net, sadece,
- sağ: 1. esen. 2. katıksız. 3. canlı.
- sağduyu: aklıselim,
- sağgörü: basiret,
- sağlam: 1. dayanıklı. 2. eksiksiz, kusursuz. 3. güvenilir.
- sağlama: tedarik, temin,
- sağlık: sıhhat, afiyet,
- sağlık bilgisi: 1. hıfzı sıhha. 2. hijyen,
- sağlıklı: sıhhatli,
- sagu: ağıt.
- saha: alan.
- sahi: gerçek,
- sahici: gerçek,
- sahife: sayfa,
- sahil: kıyı.
- sahip: 1. koruyucu . 2. iye.
- sahra: 1. kır. 2. çöl.
- sahte: 1. düzme, düzmece. 2.yapmacık,
- sahtekâr: hileci, düzenci,
- sair: başka,
- saka: sucu.
- sakar: dikkatsiz,
- sakat: bozuk, kusurlu, aksak.
- sakınca: mahzur,
- sakıncalı: mahzurlu,
- sakınmak: korkmak, çekinmek.
- sakınmaz: gözüpek, pervasız, cesur, yürekli,
- sakil: çirkin,
- sakin: durgun, sessiz, sakinleşmek: yatışmak,
- sakit: susmuş, sessiz,
- saklamak: muhafaza etmek, örtbas etmek, gizlemek, saklı tutmak,
- saklı: 1. gizli. 2. mahfuz,
- salacak: teneşir,
- salâh: düzelme, iyileşme, iyilik,
- salâhiyet: yetki,
- salak: aptal,
- salatalık: hıyar,
- saldırgan: mütecaviz,
- saldırı: hücum, tecavüz,
- saldırmak: hücum etmek, taarruz etmek, tecavüz etmek.
- salgın: bulaşıcı, istilâ,
- salık: haber, tavsiye,
- salih: yarar, elverişli, iyi.
- salim: esen, sağlam.
- sallapati: düşüncesiz,
- salmalık: otlak,
- saloz: salak,
- salpa: gevşek, sarkık,
- salt: 1. tek, sırf. 2. yalnız,
- saltanat: 1. sultanlık. 2. bolluk. 3. şatafatlılık.
- saltık: mutlak,
- samankapan: kehribar,
- samimi: içten, samimiyet: içtenlik,
- samimiyetle: içtenlikle,
- samimiyetsiz: içtenliksiz.
- san: ün, şöhret, unvan,
- sanatçı: 1. artist. 2. sanatkâr. 3. usta.
- sanatkâr: sanatçı,
- sanayi: endüstri,
- sandalye: 1. mevki. 2. makam. 3. koltuk,
- sanı: zan.
- sanık: zanlı,
- sanırım: galiba,
- sanmak: zannetmek,
- sansür: sıkı denetim,
- sapık: anormal,
- sapıtmak: delileşmek, saçmalamak,
- saplamak: batırmak.
- saptamak: tespit etmek,
- sarahat: açıklık, aydınlık,
- sarf: 1. harcama. 2. dilbilgisi,
- sarfiyat: harcamalar,
- sarhoş: içkili,
- sâri: bulaşıcı, geçici,
- sarih: açık, belli,
- sarkıntı: sataşmak,
- sarmak: kaplamak, kuşatmak, kucaklamak,
- sarmal: helezoni.
- sarman: 1. iri, büyük. 2. sarı tüylü kedi.
- sarmaşmak: sarılmak, kucaklaşmak,
- sarp: 1. dik. 2. sert.
- sarrafiye: sarraflık,
- saten: atlas,
- sathi: yüzeysel,
- satıcı: bayi.
- satıcılık: bayilik,
- satıh: yüz, yüzey,
- sav: iddia.
- savacı: haberci, müjdeci,
- savaş: harp, cenk.
- savaşçı: muharip, cengâver.
- savaşmak: harp etmek, muharebe etmek, uğraşmak,
- savlamak: iddia etmek.
- savmak: 1. uzaklaştırmak. 2.defetmek,
savruk: dağınık,
- savsak: ihmalci,
- savsaklamak: ihmal etmek,
- savunma: müdafaa,
- savunmak: 1. müdafaa etmek. 2. korunmak,
- savurgan: müsrif,
- savurganlık: müsriflik,
- savurmak: 1. yaymak, saçmak. 2. israf etmek,
- savuşmak: uzaklaşmak,
- savuşturmak: geciktirmek,
- sây: emek, iş.
- saydam: şeffaf,
- sayfiye: yazlık,
- saygı: hürmet.
- saygıdeğer: sayın, muhterem,
- saygın: itibarlı, muteber,
- saygınlık: itibar, prestij, kredi.
- saygısız: hürmetsiz, laubali,
- sayha: çığlık,
- sayı: adet, numara, puan.
- sayılamak: istatistik, numaralamak,
- sayılı: önemli, belirli,
- sayın: muhterem.
- saymamazlık: saygısızlık,
- sayman: muhasebeci, muhasip,
- sayrı: hasta,
- sazende: sazcı,
- sebat: direnme,
- sebep: neden,
- sebze: zerzavat.
- seccade: namazlık,
- seciye: karakter,
- seçkin: güzide,
- seçmeli: muhayyer,
- seda: ses.
- sefa: 1. rahatlık. 2. eğlence,
- sefalet: yoksulluk,
- sefaret: elçilik,
- sefer: 1. yolculuk. 2. defa. 3.savaş,
- sefil: yoksul,
- sefillik: yoksulluk,
- sefir: elçi.
- sehven: yanlışlıkla,
- seki: set, taraça, teras,
- sekreter: yazman,
- sekte: 1. durma. 2. durgu,
- sektör: kesim,
- sel: taşkın su.
- selâm: esenleme,
- selâmet: esenlik.
- selâmetlemek: uğurlamak,
- sele: sepet.
- selim: 1. dürüst. 2. doğru. 3.kusursuz,
- sem: zehir,
- sema: gökyüzü,
- sembol: simge,
- semen: semizlik,
- semere: 1. meyve. 2. verim,
- semih: cömert,
- sempatik: cana yakın, sevimli.
- semt: bölge,
- sene: yıl.
- senelik: yıllık,
- sentaks: sözdizimi.
- sentez: bileşim,
- serap: yalgın,
- serbaz: korkusuz,
- serbest: özgür,
- serdar: başkomutan,
- serdengeçti: fedaî,
- sergilemek: teşhir etmek,
- sergüzeşt: serüven, macera,
- serhat: sınır boyu.
- seri: 1. hızlı. 2. dizi.
- serili: yayılmış, serilmiş,
- serilmek: uzanmak, yayılmak.
- serin: az soğuk,
- serinkanlı: soğukkanlı,
- serinkanlılık: soğukkanlılık,
- serkeşlik: kafa tutma,
- sermaye: anamal, anapara,
- serpilmek: gelişip büyümek,
- sersemleşmek: aptallaşmak,
- sert: 1. katı, dayanıklı. 2. zorlu. 3. haşin. 4. hoşgörüsüz,
- sertifika: belge,
- serüven: macera,
- serüvenci: maceraperest,
- servet: zenginlik,
- servis: hizmet,
- ses: selen, seda.
- seslenme: hitap,
- sesli uyumu: ünlü uyumu,
- sessiz: ünsüz,
- sesteş: eş sesli,
sevda: sevgi,
- sevecen: şefkatli, müşfik,
- sevecenlik: şefkat,
- sevgi: aşk, sevda,
- sevgili: aziz, canan, yâr.
- sevi: aşk.
- sevimli: şirin,
- sevimsiz: antipatik,
- sevinç: neşe.
- seviye: düzey,
- seviyesiz: düzeysiz, bayağı,
- sevk: gönderme,
- sevk ve idare etmek: yönetmek.
- seyahat: gezi, yolculuk,
- seyir: 1. yürüyüş. 2. bakma. 3. izleme,
- seyirci: izleyici,
- seyran: gezinme,
- seyrek: aralıklı,
- seyretmek: izlemek,
- seyrüsefer: gidişgeliş.
- seyyah: gezgin, turist, gezmen,
- seyyar: gezici
- sezdirmek: hissettirmek,
- sezi: sezgi,
- sezon: mevsim,
- sıcakkanlı: sevimli, cana yakın.
- sıcaklık: hararet,
- sıfat-fiil: ortaç,
- sığınmak: iltica etmek,
- sıhhat: sağlık, esenlik,
- sıhhi: sağlıksal,
- sıhhi tesisat: su döşemi,
- sıkı: 1. dar. 2. cimri.
- sıkıcı: iç sıkan,
- sıkılgan: utangaç,
- sıkıntı: kasvet, meşakkat,
- sıklet: 1. ağırlık, yük. 2. sıkıntı.
- sıla: 1. yakınlarına kavuşma. 2.özlenilen yer.
- sınamak: 1. tecrübe etmek. 2.muayene etmek,
- sınav: imtihan,
- sıngın: 1. korkmuş. 2. sinmiş. 3.çekingen. 4. üzgün,
- sınır: hudut,
- sınırlamak: belirlemek,
- sır: giz.
- sıra: derece, hiza.
- sıradan: adi, alelâde.
- sırf: 1. yalnız, ancak. 2. tamamiyle, büsbütün,
- sırılsıklam: 1. iyice, adamakıllı. 2. çok ıslak,
- sıska: kuru, cılız,
- sıvı: mayi, likit, sıvışmak: kaçmak,
- sızı: ağrı.
- sızlanma: yakınma, şikâyet,
- sicilli: sabıkalı,
- siftinmek: oyalanmak,
- sihir: büyü.
- sihirbaz: büyücü,
- silahşor: savaşçı,
- silik: sönük, cansız, ruhsuz,
- silsile: sıra, soy sop.
- sim: gümüş,
- sima: yüz, çehre,
- simge: sembol, timsal,
- simsar: komisyoncu,
- simsiyah: kapkara,
- sin: kabir, yaş.
- sinagog: havra,
- sindirim: hazım,
- sine: göğüs,
- singin: sıkılgan,
- sinik: sinmiş, pusmuş,
- sinirbilim: nevroloji,
- sinirlenmek: kızmak,
- sinirli: asabi, huysuz,
- sinlik: kabristan,
- sinyal: işaret,
- sirayet: geçme, bulaşma,
- sisli: sislenmiş, bulanık,
- sismograf: depremyazar,
- sistem: yöntem, dizge, öğreti,
- sistemli: düzenli,
- sittinsene: 1. altmış yıl. 2.yıllar yılı.
- sivrilmek: yükselmek,
- siyah: kara.
- siyahi: zenci,
- siyasal: politik, siyasi,
- soğukkanlı: sakin, serinkanlı.
- soğukluk: 1. dargınlık. 2.meşrubat,
- sohbet: söyleşi,
- soluk: 1. nefes. 2. solmuş,
- solunum: teneffüs,
- somurtmak: surat asmak,
- sonbahar: güz.
- sonrasız: ebedi,
- sonsuz: ebedi,
- sonsuza dek: ebediyen,
- sonsuzluk: ebediyet,
- sonuç: netice.
- sonuçlandırma: neticelendirme,
- sorumluluk: mesuliyet,
- sorun: mesele,
- soruşturma: tahkikat, anket,
sos: salça,
- sosyal: toplumsal,
- sosyalist: toplumcu,
- sosyalizm: toplumculuk,
- sosyete: topluluk,
- sosyolog: toplumbilimci,
- sosyoloji: toplumbilim,
- soya çekim: kalıtım.
- soydaş: hemcins,
- soylu: asil.
- soyluluk: asalet,
- soysuz: cibiliyetsiz.
- soyut: abstre, mücerret,
- sömestr: yarıyıl,
- sömürü: istismar,
- sövgü: küfür,
- söylence: efsane,
- söylenti: rivayet, haber,
- söyleşi: sohbet,
- söylev: nutuk.
- söz: 1. kelime. 2. lâf. 3.kelâm. 4. lâkırdı,
- söz açmak: bahsetmek,
- sözcük: kelime,
- sözdizimi: sentaks,
- sözgelişi: meselâ,
- sözleşme: mukavele,
- sözlük: lügat,
- sportmen: sporcu,
- step: bozkır,
- stop: dur.
- sual: soru.
- suç: 1. kabahat. 2. cürüm,
- suçlama: itham,
- suçlu: kabahatli,
- suçsuz: günahsız,
- sudan: önemsiz, saçma.
- su küre: hidrosfer.
- sulh: barış.
- sultanlık: padişahlık.
- sumsuk: yumruk.
- suni: yapay, yapma.
- sunucu: takdimci.
- sunuş: 1. sunmak işi. 2. ön
- söz. surat: yüz.
- suratsız: 1. somurtkan. 2.aksi. 3. çirkin,
- suret: 1. görünüş. 2. kopye.
- susma: sükût,
- susmak: sükût etmek,
- sübyan: çocuklar,
- sühulet: kolaylık,
- sühunet: sıcaklık,
- sükûnet: durgunluk, dinginlik.
- sülâle: soy sop.
- sülf: kükürt.
- sünepe: kılıksız, uyuşuk,
- sürat: çabukluk, hız, hızlılık.
- süre: müddet, zaman,
- sürekli: devamlı,
- sürgit: ilelebet,
- sürmek: 1. sevk etmek. 2. uzatmak. 3. götürmek. 4. dökmek. 5. dokunmak. 6. yeşermek,
- sürgün: 1. uzaklaştırma. 2.filiz. 3. ishal,
- sürmek: devam etmek,
- sürücü: şoför,
- sürüm değeri: rayiç, süs: 1. şatafat. 2. ziynet,
- süslenmiş: süslü, bezenmiş,
- süslü: süslenmiş,
- süt beyaz: bembeyaz, apak.
- sütliman: 1. durgun, sakin. 2.gürültüsüz, olaysız,
- sütun: kolon, direk,
- süvari: atlı.
- süzgeç: 1. filtre. 2. kevgir,
- süzgün: 1. mahmur. 2. güçsüz. 3. zayıf.