B Harfi İle Başlayan Eş Anlamlı Kelimeler, Anlamları
B Harfi İle Başlayan Eş Anlamlı Kelimeler
- baba: 1. ata. 2. peder,
- babacan: 1. cana yakın. 2.olgun. 3. kalender,
- babalanmak: öfkelenmek,
- babayiğit: mert, güçlü, yürekli,
- bacak: ayak.
- bacı: kız kardeş,
- badire: felâket,
- bagaj: yük.
- bağ: demet, deste, denk, balya, sargı,
- bağdaşmak: uzlaşmak, anlaşmak, uyuşmak,
- bağfiil: ulaç.
- bağımlı: tâbi,
- bağıntılı, bağlı,
- bağımsız: müstakil, kayıtsız, özgür, hür.
- bağımsızlık: istiklâl, özgürlük, hürriyet,
- bağır: göğüs,
- bağırmak: seslenmek
- bağış: teberru,
- bağışıklık: muafiyet.
- bağışlamak: 1. affetmek. 2.hibe etmek,
- bağlamak: 1. düğümlemek. 2. söz almak. 3. takmak, geçirmek. 4. bitirmek. 5. maaş vermek. 6. tesir etmek. 7. sözleşme yapmak.
- bağlanmak: sevmek,
- bağlantı: irtibat, ilgi.
- bağlılık: sadakat, ilgi.
- bağnazlık: taassup, geri kafalılık.
- bahadır: kahraman, yiğit,
- bahane: sebep,
- bahis: konu, mevzu,
- bahsetmek: konuşmak,
- bahşetmek: bağışlamak,
- baht: talih,
- bahtiyar: mutlu,
- bahtiyarlık: mutluluk,
- bahtsız: talihsiz,
- bakım: özen.
- bakımlı: mamur, eskimemiş, yıpranmamış.
- başeğme: 1. boyun eğme. 2. başeğim. 3. itaat. 4. teslimiyet. 5. kölelik, eğilme,
- başgöz etmek: evlendirmek, birleştirmek,
- başıboş: 1. serbest, hür. 2. kayıtsız.
- başıbozuk: düzensiz, gelişigüzel,
- başıdinç: rahat,
- başıkabak: saçsız,
- başına buyruk: bağımsız, özgür.
- başkalaşmak: değişmek,
- başkan: 1. reis. 2. şef. 3. önder. 4. elebaşı,
- başkası: diğerleri, ötekisi,
- başkatip: başyazman,
- başkent: başşehir,
- başkomutan: başkumandan,
- başlamak: 1. girişmek, harekete geçmek. 2. muameleye koymak,
- başlangıç: ön söz.
- başlayış: giriş,
- başmuharrir: başyazar,
- başörtülü: eşarplı, örtülü.
- başsağlığı: taziye,
- başsız: lidersiz, öndersiz, amirsiz, reissiz, şefsiz.
- başsızlık: anarşi,
- başşehir: başkent,
- baştan: tekrar,
- baştançıkarmak: ayartmak,
- baştansavma: gelişigüzel,
- batak: 1. bataklık. 2. batmış, faydasız, mahvolmuş,
- batakçı: 1. dolandırıcı. 2. müflis,
- batı: garp.
- batıl: temelsiz, çürük, boş. batır,
- batur: yiğit, bahadır, kahraman, korkusuz,
- batma: 1. boğulma, gömülme, gurup. 2. inkiraz.
- batmak: 1. boğulmak, gömülmek, dalmak. 2. iflâs etmek. 3. çökmek, kaybolmak.
- bayağı: aşağılık, basit, değersiz.
- bayağılaşmak: adileşmek, aşağılaşmak, basitleşmek,
- bayağılık: adilik, alçaklık.
- baygın: 1. süzgün. 2. bayılmış. 3. sevdalı, âşık.
- bayılmak: 1. sersemlemek, süzülmek, mahmur olmak,
- bayındır: mamur, baytar: veteriner,
bazen: arada, ara sıra, arada bir.
- bazı: birtakım, kimi. 2. arada bir, ara sıra.
- bebe: bebek,
- becayiş: değişme,
- beceri: 1. maharet. 2. ustalık,
- becerikli: usta, hünerli, mahir,
- beceriklilik: ustalık, hünerlilik, maharetlilik.
- beceriksiz: hünersiz, maharetsiz, çalpa.
- bed: kötü.
- bedava: karşılıksız, parasız, emeksiz, ucuz.
- bedavacı: beleşçi,
- bedbaht: 1. mutsuz. 2. talihsiz. 3. bahtsız,
- bedbin: kötümser,
- beddua: 1. ilenme 2. lânet.
- bedel: 1. karşılık. 2. fiyat. 3. kıymet. 4. eşit.
- bedelsiz: karşılıksız,
- beden: gövde,
- bedevi: göçebe,
- beğenmek: hoşlanmak,
- behemehal: mutlaka,
- beher: her bir.
- beklemek: oyalanmak, eğlenmek, gözlemek, ummak,
- bekri: sarhoş,
- bela: felâket,
- beleş: karşılıksız, bedava,
- beleşçi: bedavacı,
- belge: vesika,
- belgin: açık.
- belirgin: bariz, seçkin, açık,
- besbelli, belirli: muayyen, belli,
- belirsiz: müphem, meçhul,
- belirten: tamlayan,
- belirti: 1. alâmet. 2. işaret, im. 3. nişan. 4. simge, sembol. 5. ipucu,
- bellek: hafıza,
- bellemek: öğrenmek,
- belletmek: öğretmek, ezberletmek.
- belli: 1. aşikâr, 2. muayyen, belirli. 3. açık, sade. 4. aleni,
- bembeyaz: apak. bencillik: egoistlik,
- benek: nokta, bengi: ebedi, daimi,
- beraber: birlikte,
- beraat: arınma, aklanma,
- berbat: kötü, pis, fena.
- bereket: bolluk, verimlilik,
- bereketli: bol, verimli, gür.
- berelemek: hırpalamak,
- berk: 1. katı, sert. 2. sağlam,
- berkitmek: sağlamlaştırmak,
- berrak: duru, saydam, temiz, net, an.
- berraklaşmak: durulaşmak, saydamlaşmak, temizlenmek, netleşmek, anlaşmak.
- besbelli: apaçık, şüphesiz,
- besili: semiz.
- beslemek: doyurmak, yetiştirmek,
- bestekâr: besteci,
- beşaret: müjde.
- beşer: insan,
- beşeriyet: insanlık,
- beter: kötü, berbat,
- beti: şekil, biçim,
- betimlemek: tasvir etmek,
- beyanat: demeç,
- beyanname: bildiri,
- beyaz: ak.
- beyazlatmak: ağartmak, temizlemek.
- beyhude: boşuna,
- beyin: dimağ, beyinsiz: akılsız,
- beynelmilel: uluslararası,
- bezdirmek: bıktırmak, usandırmak.
- bezeme: süsleme,
- bezgin: yılmış, bıkkın,
- bezirgan: tüccar,
- bezmek: bıkmak,
- bıçkın: külhanbeyi, çapkın,
- serseri, bıdık: kısa, tıknaz,
- bıkmak: usanmak,
- bıktırmak: usandırmak, bezdirmek.
- bırakmak: 1. koyuvermek. 2. terketmek.
- biçare: zavallı, biçimlendirmek: şekillendirmek.
- biçimli: güzel, yakışıklı,
- biçimsiz: çirkin, sevimsiz, yakışsız.
- biçmek: 1. kesmek, doğramak, ayırmak,
- bölmek. 2. hasat etmek,
- bigâne: ilgisiz, aldırışsız,
- bîgünah: günahsız,
- bihaber: habersiz,
- bilâhare: sonra,
- bilâkis: tam tersine,
- bildik: tanıdık,
- bildiri: tebliğ, beyanname,
- bildirmek: 1. haber vermek. 2. anlatma, ifade,
- bilemek: keskinleştirmek,
- bilgi: malûmat,
- bilgin: alim.
- bilgisayar: kompüter.
- bilgisiz: 1. cahil. 2. okumamış. 3. acemi,
bilhassa: özellikle,
- bilim: ilim.
- bilinç: şuur, akıl.
- bilinçaltı: şuuraltı,
- bilinçdışı: şuursuzca,
- bilinçli: şuurlu,
- bilindik: malûm, bilinen,
- bilinen: bilindik, malûm,
- bilinmeyen: meçhul,
- bilirkişi: uzman, eksper,
- bilmek: 1. anlamak. 2. öğrenmek,
- bilmez: cahil,
- bilmezlik: cehalet,
- bilumum: bütün,
- bina: yapı.
- binici: süvari, atlı, sipahi.
- binek: binilen.
- bir: 1. tek. 2. aynı. 3. müşterek. 4. yalnız. 5. eşit.
- biraz: azıcık,
- birçok: çok, pek çok.
- birden: ansızın,
- birey: fert.
- bireysel: ferdi,
- biricik: yegâne, tek.
- birikmek: yığılmak, toplanmak.
- biriktirmek: toplamak,
- birinci: ilk, iyi.
- birincil: ana, en ilk.
- birisi: biri.
- birleşmek: 1. bütünleşmek. 2. uyuşmak. 3. kaynaşmak. 4. yaklaşmak,
- birlikte: beraberce,
- birtakımı: bazısı,
- bitap: yorgun, bitaraflık: yansızlık,
- bitek: verimli,
- biteviye: sürekli, yeknesak,
- biteviyelik: süreklilik, yeknesaklık,
- bitimli: sonlu, sonuçlu, sınırlı.
- bitimsiz: sonsuz, sonuçsuz, neticesiz, sınırsız,
- bitirmek: sonuçlandırmak, tamamlamak, tüketmek,
- bitişik: yapışık, kavuşuk, yandaki,
- bitki: nebat,
- bitkisel: nebati,
- bitkin: halsiz.
- bitkinlik: cansızlık, yorgunluk.
- bitmek: 1. tükenmek. 2. tamamlanmak. 3. son bulmak,
- bivefa: vefasız,
- bizar: tedirgin, bıkmış,
- bizzat: kendi, kendisi,
- blöf: korkutma,
- bodur: tıknaz, bacaksız, bastıbacak, bücür,
- boğazlamak: öldürmek,
- boğazlı: obur, iştahlı, pisboğaz.
- boğucu: sıcak, sıkıntılı,
- boğuk: kısık.
- boğulmak: ölmek, sıkılmak,
- bol: 1.geniş. 2. çok. 3. bereketli.
- bollanmak: çoğalmak, artmak, fazlalaşmak,
- bolluk: verimlilik, refah, dirlik, bereket, feyz.
- bonkör: cömert,
- borç: 1. ödünç. 2. ödev.
- borçlu: verecekli.
- boşaltmak: 1. bırakmak, tahliye etmek. 2. dökmek, aktarmak,
- boşanmak: 1. ayrılmak. 2. ipini koparmak, serbest kalmak. 3. harlamak, şakır şakır yağmak,
- boşboğaz: geveze, boşlamak: ihmal,
- boşluk: 1.kofluk, çürüklük, vakum, feza. 2. oyuk. 3. eksiklik. 4. yetersizlik,
- boşuna: nafile, beyhude, boş yere.
- boy: kabile.
- boyalı: boyanmış, süslü,
- boylu: 1. endamlı. 2. uzun
- boylu, boylu boslu,
- boynu bükük: üzgün,
- boysuz: tıknaz, bodur, bacaksız, bastıbacak,
- boyuna: 1. uzunlamasına. 2. durmaksızın, aralıksız, arasız, ara vermeksizin,
- boyunbağı: kravat,
- boyunduruk: esaret, tahakküm.
- boyut: 1. uzunluk, genişlik,
- bozgunculuk: ordu bozanlık, fesatçılık, fitnecilik,
- bozkır: step.
- bozmak: 1. sakatlamak, kırmak. 2. kötüleştirmek. 3. bozukluk yapmak, ufak hâle getirmek. 4. feshetmet. 5. hasat toplamak,
- bozuk: 1. kusurlu, aksak, düzensiz, hurda. 2. dargın,
- bozuşmak: darılmak,
- böbürlenmek: büyüklenmek.
- bölge: mıntıka,
- bölgesel: mahalli, yöresel,
- bölmek: 1. taksim etmek. 2. üleştirmek,
- bölüştürmek. 3. parçalamak. 4. dağıtmak.
- bölük: bölüm, kısım,
- bölümlemek: sıralamak, sıraya koymak, sınıflamak,
- bölüşmek: üleşmek, paylaşmak, taksim etmek.
- bön: budala, saf.
- böyle: 1. şöylece, gibi, şekilde, bunun gibi. 2. bu biçimde, bu yolda, bu çeşit,
- böylece: böylelikle, tam böyle.
- budala: ahmak, aptal, bön, enayi, avanak,
- budamak: 1. kısaltmak. 2.kesmek. 3. azaltmak,
- budun: millet, ulus.
- buhran: bunalım,
- buhur: tütsü,
- bulak: pınar, kaynak,
- bulanık: donuk, puslu,
- bulaşık: kirli, pis.
- bulaşmak: 1. kirlenmek. 2. sürülmek. 3. sirayet. 4. çatmak,
- bulgu: 1. buluş, keşif. 2. icat, bulu.
- bulmak: 1. elde etmek. 2. keşfetmek. 3. icat etmek,
- buluşmak: kavuşmak,
- bulutlanmak: kararmak,
- bunalım: buhran, sıkıntı, gerginlik.
- bunalmak: sıkıntı nefesi daralmak
- burmak: kıvırmak, döndürmek, çevirmek,
- burnu havada: kibirli,
- buruntu: sızı, ağrı, ıstırap,
- buruşuk: kırış kırış, pürüzlü, kıvrım kıvrım,
- buse: öpücük,
- buut: boyut,
- buyruk: emir, ferman,
- buyurmak: emretmek,
- buzlanmak: donmak,
bücür: kısa boylu, bodur,
- bükmek: 1. kıvırmak. 2. eğirmek. 3. katlamak. 4. yapmak,
- bulûğ: erginlik, erinlik, olmak.
- büsbütün: tamamen, tamamiyle, iyiden iyiye,
- bütün: eksiksiz, tam, yekûn,
- büyü: efsun,
- büyücek: irice,
- büyük: iri, kocaman, yaşlı.
- büyük anne: nine.
- büyük baba: dede.
- büyük elçi: sefir,
- büyüklenmek: kibirlenmek,
- gururlanmak, övünmek,
- büyüklük: irilik, kocamanlık.
- büyülemek: hayran bırakmak, efsunlamak.
- büyülü: büyülenmiş, efsunlanmış.
- büyütme: abartma, mübalağa,
- büyütmek: abartmak, mübalağa etmek,
- büzülmek: 1. sinmek. 2. buruşmak, kırışmak.